Reklam

2 Aralık 2013 Pazartesi

Günümüzdeki Büyük Tehdit ! Siyasi Kutuplaşma

Free Hit Counter
Free Hit Counter
Öncelikle; Fikirsel Kulis oluşumundaki bu ilk yazıyı yazarken hangi konuda yazmam gerektiği konusunda bir çok fikir kırılmalarım mevcuttu. Hangi konuda yazsam daha ilgi çekerim, ya da faydalı bir yazı oluşturabilirim diye düşündüm birkaç saat. Fakat en sonunda aslında düşünmenin beni bir yere götürmeyeceğini, salt zaman kaybından başka bir şey olmadığını anladım ve yazmaya başladım.
            Evet, bugünkü yazımın konusu bundan sonrakilerden belki biraz daha farklı olacak. Sizlere, Türkiye’ de yaşanan sosyal değişime başka bir boyuttan ve alışılmışın dışında din odaklı olmayan bir bakış açısından gelen bir yorum ulaştırmaya çalışacağım. Nereden çıktı bu şimdi diye sorabilirsiniz. Efendim öncelikle, halkla siyaset yapmayı çok seven ve siyaset bilimi okuyan biri olarak Türkiye’deki siyasal yapının ve anlayışın değişimini gözlemlemek çok zor olmuyor benim için. Değişim derken, bundan 20 yıl önceki siyasi söylemler ve bu söylemlerin sokaktaki yansımaları ile şimdiki arasındaki farklardan bahsediyorum aslında. Tek tek örnek vererek sıkma potansiyeli olan bu yazıyı daha da sıkıcı hale getirmek istemiyorum fakat şunu söyleyebilirim; artık siyasi söylemler ve siyasi partilerin alt kademelerinin bu söylemleri anlayış şekli giderek sokak ağızı denilebilecek seviyeye inmiş durumda. Bunun suçlusu şu kişidir, bu kişidir ya da şu partidir diye iddialı bir cümle yazmayacağım. Ama görünen bir gerçek var ki, toplum içinde de siyasi gerilim giderek yükseliyor ve bana göre bu gayet tehlikeli bir yükseliş.
            Bu yükselen gerilimin sebeplerinden en büyüğü, “kazanmak için her şey mubahtır” anlayışının, insanların hırsları nedeniyle siyasi arenaya girmiş olması diyebiliriz. Bu öyle tehlikeli bir anlayış haline dönüşüyor ki, insanların doğru ve yanlış kavramlarının çifte standartlar üzerinde yeniden şekil almasına sebep oluyor. Yani var olan bir yanlışın önce kim tarafından yapıldığına bakılıp ondan sonra onun hakkında hüküm veriliyor. Bu da insanların çıkarları için birbirini kollamasına ve toplumun kişilere olan güvensizliğine sebep oluyor.
            Yukarıda anlattığım bu kutuplaşmanın toplumu getirdiği son nokta da realitede şu basit denklemle vücut buluyor. “AKP’nin beyaz dediğine CHP veya MHP siyah, CHP veya MHP’nin beyaz dediğine de AKP siyah demeye başlıyor”. Bu boyutta rengin siyah ve beyaz olmasının bir önemi kalmadan söylenen şeyin kim tarafından söylendiğine göre bir değerlendirme yapılıyor, bu da doğal olarak ülke menfaatlerinin değil, partizan anlayışın hüküm sürdüğü bir siyasi anlayışın ülkeye yerleştiğini gösteriyor.
            Bunun vahimleştiği kısımlar ise genelde AKP’nin alt kademe yöneticilerinde kendini gösteriyor. Parti içi demokrasinin belki de hiç olmadığı AKP’de – ki bunu bir eleştiri olarak değil bir tespit olarak söylüyorum çünkü lidere “Usta” dediğiniz zaman, ustayı eleştiren bir çırağın dükkandan kovulabileceğini de bilirsiniz- alt kademe yöneticiler söylemlerini saldırganlıkla birleştirip çoğu zaman kalp kıran bir üsluba sahip oluyorlar. Ve Başbakan Erdoğan’ın her açıklamasına hayran olup, hiçbir yanlışının olmadığını düşünüp kutuplaşmayı körüklüyorlar. Burada AKP eleştirisi yapmamın sebebi kendi siyasi kimliğimden kaynaklanmamaktadır, öncelikle bunu belirtmek isterim. Sonuç olarak bir iktidar partisi vitrinde olduğu için o partinin yanlışları göze daha çok batar. Benim için iktidar partisinin ve bu partinin lideri sayın başbakanın en büyük hatası, hiçbir zaman hata yaptığını kabul etmemesidir. İktidara geldiği günden beri Erdoğan hiçbir zaman “Şu konuda yanlış yaptık” dememiştir. Bu doğal olarak tabanda  “Biz mükemmeliz” algısı yaratıp, eleştiren kişileri de siz-biz diye ayırmaya teşvik etmiştir. Bunun bir sonrasındaki aşamasında da protesto veya tepki gibi en doğal hakları partiye saldırı olarak algılayan bir tabanın oluşmasına neden olmuştur.
İşte bu gibi kutuplaşmalar sonrasında bir tarafta AKGençlik bir tarafta da TC Gençliği veya vatandaşları gibi iki farklı keskin kutup ortaya çıkmıştır. Bu çok ciddi bir sosyal tehlikedir. Kutuplaşmanın olduğu yerde çatışma çıkar ve bunu engellemesi gereken de Başbakan’ın bizzat kendisidir. İleri demokrasi söylemleri yaparken demokrasiyi önce kendi içinde özümseyen bir parti olamadığı takdirde de AKP’nin kendisine oy vermeyen seçmenden oy alması ve o seçmenleri mutlu etmesi mümkün değildir. Bunun bir başka deyişi “Çoğunlukçu demokrasi” yerine “Çoğulcu Demokrasi” anlayışını öğrenmekten geçer. Yani size oy vermeyen kesimin de haklarını ve isteklerini dinlemekten geçer.
            O yüzden İsmet İnönü’nün “Namuslularda namussuzlar kadar cesur olmalıdır” sözünü kabullenmek yerine, siyasi arenadan namussuzları temizlemek en büyük öncelik olmalıdır. Siyasi tartışmalarda hakarete, küfre, veya tehdide başvuran her kim olursa olsun siyasetten uzaklaştırılmalıdır. Çünkü yukarıdaki bu üslup aşağılara çok daha ağır zararlar vermektedir.

Saygılarımla


İlker Yıldız 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder